BAŞARI MOTİVASYON ÖYKÜLERİ
Bir ormanda iki kişi ağaç kesiyormuş. Birinci adam sabahları erkenden kalkıyor, ağaç kesmeye başlıyormuş, bir ağaç devrilirken hemen diğerine geçiyormuş. Gün boyu ne dinleniyor ne öğle yemeği için kendine vakit ayırıyormuş. Akşamları da arkadaşından bir kaç saat sonra ağaç kesmeyi bırakıyormuş.
İkinci adam ise arada bir dinleniyor ve hava kararmaya başladığında eve dönüyormuş. Bir hafta boyunca bu tempoda çalıştıktan sonra ne kadar ağaç kestiklerini saymaya başlamışlar.
Sonuç: İkinci adam çok daha fazla ağaç kesmiş. Birinci adam öfkelenmiş:
“Bu nasıl olabilir? Ben daha çok çalıştım, senden daha erken ise başladım,senden daha geç bitirdim. Ama sen daha fazla ağaç kestin, bu işin sırrı ne?”
İkinci adam yüzünde tebessümle yanıt vermiş:
“Ortada bir sır yok. Sen durmaksızın çalışırken, ben arada bir dinlenip baltamı biliyordum. Keskin baltayla, daha az çabayla daha çok ağaç kesilebilir.”
Kendimizi geliştirmek, baltamızı bilemektir. Kendimize zaman ayırıp, yaşamımızı objektif bir bakışla gözden geçirmektir. Zayıf bulduğumuz alanlarımızı geliştirmek için çaba göstermektir. Bu, zihnimizin, ruhumuzun, karakterimizin güçlenmesi için olmazsa olmaz bir koşuldur.
Bireysel ve iş yaşamımızda başarılı, mutlu ve doyumlu olmak istiyorsak, baltamızı bilemek için kendimize zaman ayırmalıyız.
10 yaşındaki bir Japon çocuğun en büyük hedefi, dünyaca ünlü bir judocu olmakmış. Ama beklenmedik bir trafik kazası tüm hayallerini yok etmiş; sol kolunu tam omuz hizasından kaybetmiş. “Tek kolla nasıl judocu olunur ki?” demiş.
Yine de ailesi oyalansın diye onu Japonya’nın en ünlü judo hocalarından birinin yanına vermiş. Hoca, çocuğa tek kolla yapabileceği bir fırlatma hareketi göstermiş ve üzerinde çalışmaya başlamışlar.
Çocuk iki haftada hareketi ezberlemiş. Hocası: “Güzel oldu.” demiş. “ Şimdi daha hızlı yapmaya çalış bakalım…”
Çocuk, zamanla hareketi şimşek hızı ile yapmaya başlamış. Sonra hocasına gitmiş. “Bu hareketi çok iyi öğrendim, artık başka bir harekete geçebiliriz.” demiş.
“Başka harekete gerek yok.” demiş hoca… “Sen sadece bu hareketi bileceksin, bu harekete çalışacaksın ve bu hareketi dünyanın en iyi yapanı olacaksın, o sana yeter…” demiş.
Çalışmalar bir yıl sürmüş. Günün birinde hoca, öğrencisine artık turnuvalara katılma zamanının geldiğini söylemiş. Tek yol, tek hareketle judo turnuvasına katılmak mı? Çocuk itiraz edecek olmuş… Hocası, “Sen öğrendiğin hareketi yap gerisini merak etme.” diye öğütlemiş.
Turnuva başlamış… Çocuk ilk turları şaşılacak hız ve kolaylıkla geçip finale gelmiş. Finalde karşısına iki misli cüssesi ile yörenin en büyük judocusu çıkmış.
Hocası, “Kendi oyununu yap, gerisi tamam.” demiş yine. Karşısında yarısı kadar, üstelik de tek kollu çocuğu gören dev gibi rakibi biraz da umursamaz yaklaşınca, kendini bir anda önce havada, sonra yerde bulmuş.
Tek kollu çocuk turnuvayı kazanmış. Kucağında kupası, büyük bir mutluluk içinde evine dönerken dayanamamış ve sormuş: “Hocam, ben bunların hepsini nasıl yendim?”
Hocası gülümsemiş…
“Zaferin üç sırrı var oğlum… Birincisi aklına bir hedef koydun; ikincisi, judonun en zor fırlatma hareketinden birini mükemmel öğrendin; üçüncüsü, bu öğrendiğin harekete karşı tek bir savunma hamlesi vardır… Hareketi yapanın sol kolunu tutmak!”
Çinliler bambu ağacını yetiştirmek için önce ağacın tohumunu eker, sular ve gübreler. Birinci yıl tohumda herhangi bir değişiklik olmaz.
Tohum yeniden sulanıp gübrelenir. Bambu ağacı ikinci yılda da toprağın dışına filiz vermez.
Üçüncü ve dördüncü yıllarda her yıl yapılan işlem tekrar edilerek bambu tohumu sulanır ve gübrelenir. Fakat inatçı tohum bu yılda da filiz vermez. Çinliler büyük bir sabırla beşinci yılda da bambuya su ve gübre vermeye devam ederler.
Ve nihayet beşinci yılın sonlarına doğru bambu yeşermeye başlar ve altı hafta gibi kısa bir sürede yaklaşık 27 metre boyuna ulaşır.
Akla gelen ilk soru şudur: Çin bambu ağacı 27 metre boyuna altı hafta da mı yoksa beş yılda mı ulaşmıştır?
Kuşkusuz ki beş yılda ulaşmıştır. Büyük bir sabırla ve ısrarla beş yıl süresince, tohum sulanıp gübrelenmeseydi ağacın büyümesinden hatta var olmasından söz edilebilir miydi?
Aristo ile aynı dönemde yaşamış olan Demosthones zengin bir ailenin çocuğuydu. Yedi yaşındayken babası öldü ve kendisine büyük bir miras kaldı.
Yaşının küçük olmasını fırsat bilenler mirasın büyük bir bölümünü onun elinden aldılar. Küçük ve çelimsiz olan Demosthones haksız insanlara karşı mücadele etmek için ülkenin en etkili hatibi olmaya karar verdi. Ancak, Demosthones kekemeydi. Yine de kararında ısrarlıydı.
Demosthones sesini geliştirme alıştırmaları yapmak için evinin altında bir çalışma odası yaptırdı. Dışarı çıkmamak ve işine yoğunlaşmak için saçının yarısını kazıttı.
Ağzına çakıl taşları doldurarak konuşma egzersizleri yapmaya, koşarken şiir okumaya, boy aynası karşısında sürekli olarak konuşmaya başladı.
Demosthones’in bu çalışmaları epey sürdü. Halka açık mecliste yaptığı konuşmasında başarısız oldu ve dinleyiciler karşısında mahcup oldu.
Buna rağmen o mücadelesinden hiç vazgeçmedi. Çalışmalarını daha da yoğunlaştırdı. Sonuçta hitabetini istediği seviyeye getirdi. Ünü ülkeye yayıldı. Döneminin en etkili hatibi olmayı başardı.
Öğretmen sınıftaki zeki fakat kıskanç öğrenciye:
– “Niçin arkadaşlarını çekemiyor, onların yaptıklarını bozup kavga ediyorsun?” diye sordu.
Öğrenci, bir süre düşündükten sonra,
– “Çünkü onların beni geçmelerini istemiyorum” dedi. “En iyi ben olmalıyım. ”
Öğretmen, masasından kalktı, eline bir parça tebeşir aldı ve yere 15 cm. uzunluğunda bir çizgi çekti, kıskanç öğrenciye bakarak,
– “Bu çizgiyi nasıl kısaltırsın?” dedi.
Öğrenci bir süre bu çizgiyi inceleyip içinde çizgiyi birçok parçaya bölmek de olan birkaç yanıt verdi.
Öğretmen, yanıtları kabul etmedi ve yere ilkinden daha uzun bir çizgi çekti.
– “Şimdi birinci çizgi nasıl görünüyor?” diye sordu.
Öğrenci utana sıkıla,
– “Daha kısa” diyerek başını öne eğdi.
Öğretmen bu yanıt üzerine öğrencisine unutmaması gereken şu öğüdünü verdi:
– Bilgini ve yeteneklerini artırarak kendi çizgini uzatman, rakibinin çizgisini bölmeye çalışmandan daha iyidir…
Asla vazgeçmeyin.
Dünyada hiçbir şey ısrar etmenin yerini alamaz.
Yetenek alamaz, dünyada yetenekli ama başarısız insandan daha çok ne var?
Deha alamaz, uygulamaya sokulmamış deha, atasözü gibidir.
Tek başına eğitim alamaz, dünya başıboş gezen eğitimli insanlarla doludur.
Israrlı ve kararlı olmak tek başına bir güçtür.
Calvin COOLIDGE
Kartal, kuş türleri içinde en uzun yaşayanıdır. 70 yıla kadar yaşayan kartallar vardır. Ancak bu yaşa ulaşmak için, 40 yaşlarındayken çok ciddi ve zor bir kararı vermek zorundadır.
Kartalın yaşı 40’a dayandığında pençeleri sertleşir, esnekliğini yitirir ve bu nedenle de beslenmesini sağladığı avlarını kavrayıp tutamaz duruma gelir. Gagası uzar ve göğsüne doğru kıvrılır. Kanatları yaşlanır ve ağırlaşır. Tüyleri kartlaşır ve kalınlaşır. Artık kartalın uçması iyice zorlaşmıştır. Dolayısıyla kartalın burada iki seçimden birisini yapması gerekir. Ya ölümü seçecektir ya da yeniden doğuşun acılı ve zorlu sürecini göğüsleyecektir.
Bu yeniden doğuş süreci 150 gün kadar sürecektir. Bu yönde karar verirse kartal bir dağın tepesine uçar ve orada bir kaya duvarda, artık uçmasına gerek olmayan bir yerde yuvasında kalır. Bu uygun yeri bulduktan sonra kartal gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlar. En sonunda kartalın gagası yerinden sökülür ve düşer.
Kartal bir süre yeni gagasının çıkmasını bekler. Gagası çıktıktan sonra bu yeni gaga ile pençelerini yerinden söker çıkarır. Yeni pençeleri çıkınca kartal bu kez eski kartlaşmış tüylerini yolmaya başlar. 5 ay sonra kartal, kendisine 20 yıl veya daha uzun süreli bir yaşam bağışlayan meşhur yeniden doğuş uçuşunu yapmaya hazır duruma gelir
Biz de kendi yaşamımızda sık sık bir yeniden doğuş süreci yaşamak zorunda kalırız. Zafer uçuşunu sürdürmek, belki de başlatmak için bize acı veren eski alışkanlıklarımızdan, geleneklerimizden ve anılarımızdan kurtulmak zorundayız.
Ancak geçmişin gereksiz ağırlıklarından kurtulduğumuzda, yeniden doğuşumuzun getireceği olağanüstü sonuçlardan tam olarak yararlanabiliriz.